Friedrich Engels: Doğumundan Bu Yana 200 Yıl

Karl Marx ile birlikte bilimsel sosyalizmin kurucusu olan Friedrich Engels’in 200’üncü doğum gününü kutlamayı, bu büyük insanın hayatından ve yaptığı muazzam katkılardan söz etme vesilesi olarak ele almalıyız. Marksizm, her ne kadar Marx’ın ismini taşısa da Engels tarafından yapılan hayati katkıları ve bu iki insanın hayatları arasındaki organik bağı unutmamalıyız. Engels, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde felsefe, ekonomi, tarih, fizik, filoloji ve askeri bilimler gibi farklı disipleri kuşatan ansiklopedik bir zihne sahipti. Bu disiplinlerin sonuncusu hakkındaki bilgisi ona “general” lakabını kazandırmıştı.

Engels, çoğu zaman, Marx’ın yanında üstlendiği tamamlayıcı rol ile görüldü. Marx, muhtemel her açıdan bir titanken, Engels de bu ilişkide anahtar figürdü. Her daim olağanüstü mütevazılığıyla Marx’a saygısını gösterdi. Ancak bu iki adamın hacimli mektuplaşmalarını okuduğumuzda, Engels’in kendi önemli katkıları gözden kaçmaz. Marx ile birlikte o da bir politik devdi.

Yaşamının İlk Yılları

Kimisi iyi kimisi kötü olmak üzere Engels’in hayatını konu alan sayısız biyografi yazıldı. Bunlar arasında yakın tarihli olanlardan birisi gösteriş budalası Tristram Hunt imzalı Fraklı Komünist, Engels’in hayatının bilhassa kötü bir muhasebesi olarak göze çarpar.

Zaten böyle insanlardan fazlasını bekleyebilir miydik? Burjuva tarihçileri, özellikle Marx ve Engels hakkında yazarken, kendi gündemlerini takip ederler. Tristram Hunt da bir istisna değil. Böyle sözde entelektüellerin dedikodularından öğrenecek hiçbir şeyimiz yok.

Rheinland'da Barmen bir tekstil imalatçısı ailede doğmuş olan genç Engels, kendi sınıfsal arka planından koptu ve işçi sınıfının konumlanışını benimsedi. O andan itibaren kendini kapitalizmin alaşağı edilmesine ve işçi sınıfının kurtuluşuna adadı. Kendisi gibi burjuva bir geçmişten gelmiş olan Marx ile birlikte, işçi sınıfının en büyük liderlerinden biri haline geldi.

Engels, 20’li yaşlarının başında, devrimci Çartizm ile “açıkça aynı safta” yer aldı ve ünlü eseri İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu’nu yazdı. İngiltere'deki işçi hareketiyle doğrudan temas kurdu ve bu vasıtayla tasdik edilmiş bir komünist haline geldi.

Erken dönem yazılarında, tam olarak tamamlanmasa da Marx'ın ifadesiyle "bilimsel sosyalizmin bir takım genel ilkelerini halihazırda formüle etmişti".

Marx

Marx'la tanışması ve dostluğu Ağustos 1844'te başladı. Bu, dünyayı da değiştirecek, ömürlük politik ve teorik bir işbirliğine yol açtı. Engels’in daha sonradan anımsadığı gibi :

“1845 baharında Brüksel'de tekrar buluştuğumuzda, Marx bütün yönüyle materyalist tarih teorisinin ana hatlarını çoktan geliştirmişti… ve şimdi bütün dikkatimizi henüz kazanılan bakış açısının en çeşitli yönlerde ayrıntılı olarak izah edilmesine çevirdik.”

Bu işbirliği, Komünist Manifesto ve ondan birkaç yıl sonra tamamlanacak Alman İdeolojisi gibi bir dizi teorik işte meyvelerini verecekti. Bu süreçte ikili, türlü çapraşık düşünce ve görüşlere sahip diğerleriyle mücadele etti.

Engels, “insanın bu tür saçmalıklara hâlâ kafa tutmak zorunda olması utanç verici” diye yazmıştı. “Grün'ü [bir ütopyacı sosyalist] sahadan kovana ve beyinlerinden örümcek ağlarını süpürene kadar dostlarımı rahat bırakmayacağım."

İkili arasındaki dostane bağ ve ilişki gittikçe daha da güçlendi. Lenin’in sözleriyle :

“Eski efsaneler pek çok cesaretlendirici dostluk örneği içerir. Avrupa proletaryası kendi biliminin, birbirleriyle olan ilişkisi kadim zamanların cesaret verici çoğu dostluk hikâyesini aşan iki bilgin ve savaşçı tarafından yaratıldığını söyleyebilir.”

Engels’in hayatını ve yaptığı katkıları her yönüyle ele alan Troçki de Engels’in yetkin bir değerlendirmesini sunar.

“Engels, şüphesiz, büyük adamlar sahnesindeki en iyi, en bütüncül ve en asil şahsiyetlerden biridir. Onun imgesini canlandırmak iftihar edilecek bir görev olacaktır. Aynı zamanda da tarihsel bir vazife...

[Marx ve Engels] birbirlerini ne kadar da iyi tamamlıyorlar! Daha doğrusu, Engels nasıl da bilinçli bir şekilde Marx'ı tamamlamaya çaba sarfediyor. Tüm hayatı boyunca kendini bu göreve hasretti. Bunu kendi misyonu olarak gördü ve burada kendi iftiharını buldu. Ve özverinin gölgesine sığınmadan – engin entelektüel merakıyla, dehanın hakiki ateşiyle düşüncenin tavında her daim kızgın, her daim kendisi, her daim yaşam dolu, her daim etrafının ve çağının ötesinde…

Engels, gündelik hayatlarının arka planında, Marx'a nazaran muazzam bir itibar kazanır - elbette, Marx'ın itibarı bununla biraz olsun azalmasa da. Askeri eğitimim sırasında Marx ve Engels’in mektuplaşmalarını okuduktan sonra, Lenin’e Engels figürüne olan hayranlığımdan bahsettiğimi hatırlıyorum. Demek istediğim aslında tam da şuydu, titan Marx ile olan ilişkisinde, vefalı Fred'in itibarı gölgelenmek şöyle dursun, artmaktaydı.

Lenin bu fikre onayını can atarak, hatta şevkle verdi. Bilhassa karakterinin bütünlüğü ve dört başı mamur insanlığı yüzünden Lenin Engels’i çok derinden sevmişti. Genç bir adam olarak Engels’in portresini biraz da heyecanla nasıl incelediğimizi, bu portenin içinde onun daha sonraki yaşamında öne çıkan hususiyetleri keşfettiğimizi hatırlıyorum.

Blumların, Cachinlerin ve Thorezlerin [Stalinistler ve reformistler] sıkıcı yazılarından bıkmış, sersemlik ve küstahlık, dalkavukluk ve cahillik mikroplarına doymuşsanız, ciğerlerinizi Marx ve Engels’in birbirileriyle ya da diğerleriyle yaptıkları yazışmaları okumaktan daha iyi temizleyecek bir yol yoktur. Onların hicivli imalarında ve bazen paradoksal ancak her zaman iyi düşünülmüş ve isabetli nitelemelerinde oldukça fazla talimat, zihinsel berraklık ve dağ havası vardır! Onlar hep yükseklerde yaşadılar.”

Troçki şöyle devam eder:

“Engels’in öngörüleri her zaman iyimserdir. Fiili gidişattan azımsanmayacak bir sıklıkla önde giderler. Ancak bazı ara aşamaları atlamadan genel anlamda tarihsel öngörülerde bulunmak mümkün olabilir mi?

Son tahlilde Engels her zaman haklıdır. Mme Wischnewetsky’ye mektubunda İngiltere’nin ve Birleşik Devletler’in gelişimi hakkında söyledikleri, ancak kırk ya da elli yıl sonra, savaş sonrası dönemde tamamen doğrulandı. Ama kesinlikle onaylandı! Büyük burjuva devlet adamları arasında kim Anglo-Sakson güçlerin mevcut durumuna dair en ufacık bir fikre dahi sahipti? Llyod Georges, Baldwin’ler, Roosevelt’ler, MacDonalds’dan bahsetmiyorum bile, bugün dahi (aslında bugün dünden bile daha fazla) ileri görüşlü yaşlı Engels’in yanında kör yavru köpekler gibi kalıyorlar. Kaldı ki bu kalın kafalı Keynes’ler nasıl Marksist öngörülerin çürütüldüğünü iddia edecekler!”

(Troçki, Sürgün Günlüğü, 27-29).

Materyalizm

Genç Marx ve Engels büyük Alman filozofu Hegel’in takipçileriydiler. Onun öğretileri şüpheye yer bırakmayacak derecede devrimciydi. Hegel’in diyalektik metodu onların perspektifinde mihenk taşı haline gelmişti ancak, onu idealizmden temizleyip ayakları üzerine yerleştirdiler. Feuerbach vasıtası ile de materyalist oldular. Materyalist felsefe maddenin temelde olduğunu ve fikirlerin materyal dünyanın bir yansıması olduğunu açıklar.

Onlar, sosyalizmin hayalperestlerin bir icadı olmadığını, üretici güçlerin ve sınıf mücadelesinin gelişiminde kökleşmiş olduğunu ilk açıklayanlardı. Sosyalizm böylece bir bilim haline geldi. Engels “Alman felsefesi olmadan bilimsel sosyalizm asla ortaya çıkmazdı” demişti.

Engels, özellikle sonraki Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, Anti-Dühring ve Doğanın Diyalektiği çalışmalarında Marksizm felsefesine katkıda bulundu.

Marx’la birlikte Engels işçi sınıfının önemini kavramıştı. 1845’te yayınlanan İngiltere’de Emekçi Sınıfının Durumu’nda proletaryanın yalnızca acı çeken bir sınıf olmadığını, aynı zamanda kendi kurtuluşu için savaşan bir sınıf olduğunu açıklar. Marx’la ortak çalışması Komünist Manifesto’da ise bu fikirler sonuca ulaştırılır.

Diyalektik

1848 devriminin başarısızlığından sonra Marx ve Engels kendilerini İngiltere’de buldular, Marx Londra’da, Engels Manchester’da. Engels, Marx’a maddi yardım sağlamak için babasının “lanetli ticaret” şirketinde çalışmaya başladı.

İkili arasındaki yazışmalar neredeyse günlük bazda gerçekleşti. Mektupları aracılığıyla, fikirlerini, keşiflerini ve düşüncelerini tüm zenginliğiyle paylaştılar.

1870’te Engels nihayet, Marx ile entelektüel işbirliğine doğrudan katılabileceği ve Birinci Enternasyonel için aktif rol oynayabileceği Londra’ya taşındı, ki bu bütün ülkelerin ileri düzey işçilerini bir organizasyonda toplamada muazzam bir öneme sahipti.

Bu sırada Marx, Kapital’in ilk cildini yazmayı bitirmiş, sonraki iki cilt için daha ayrıntılı bir materyal hazırlamaktaydı. Ağustos 1867’de ilk cildi tamamladığında Engels’e şöyle yazdı:

“Böylece bu cilt bitti. Bunun gerçekleşmesini yalnızca SANA borçluyum. Senin özverin olmadan bu ağır iş yükünün altından kalkamazdım... “

Marx zamanının büyük bir çoğunluğunu Kapital’e harcarken Engels, Marksizmin temel kavramlarının ana hatlarını çizmesine yardımcı olacak diğer tartışmalarla uğraştı. Buna felsefe, doğa bilimleri ve sosyal bilimlere dalmış Anti-Duhring de dahildi. Keza insanlık tarihinin uzak geçmişine materyalist kavrayışı uyguladığı Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’ni ile Ludwig Feuerbach ve Alman Felsefesinin Sonu’nu da kaleme aldı. Engels şöyle der:

“Alman idealist felsefesinden bilinçli diyalektiği [Hegelcilik dahil idealizmi yıkma yoluyla], onu doğanın ve tarihin materyalist anlayışı ile bütünleştirmek üzere kurtaran hemen hemen yalnızca Marx ve ben olduk…[i]

Doğa, diyalektiğin kanıtıdır ve çağdaş bilimin bu kanıtı her gün artan çok zengin gereçlerle donattığı ve böylece, şunu gösterdiği söylenmelidir: doğa, metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir…[ii]

“Dünyanın bir tamamlanmış şeyler karmaşası olarak değil de, görünüşte durulmuş şeylerin, tıpkı beynimizdeki zihinsel yansıları olan kavramlar gibi kesintisiz bir oluş ve yokoluş değişmesinden geçtikleri, son olarak bütün görünüşteki rastlantılara ve geçici geriye dönüşlere karşın, ilerleyici bir gelişmenin eninde sonunda belirmeye başladıgı bir süreçler karmaşası olarak dikkate alınması gerektiği düşüncesi, - bu büyük temel düşünce özellikle Hegel'den beri günlük bilince öyle derinlemesine işlemiştir ki, bu genel biçimiyle artık hemen hemen hiçbir itirazla karşılaşmaz. Ama onu sözde kabul etmekle, onu pratikte, ayrıntılı olarak, araştırmaya tutulan her alanda uygulamak ayrı ayrı şeylerdir …

Bu diyalektik felsefe karşısında hiçbir şey sonlu, mutlak, kutsal değildir; bu felsefe her şeyin geçici karakterini, ve her şeydeki geçici karakteri ortaya çıkarır, ve onun karşısında, kesintisiz oluş ve yok oluş sürecinden, daha aşağıdakinden daha yukarıdakine sonsuz çıkış sürecinden başka hiçbir şey yürürlükte kalamaz, o kendisi de bu sürecin düşünen beyindeki yansısından başka bir şey değildir”. [iii]

Bu nedenledir ki Marx ve Engels’e göre diyalektik “Hem dış dünyanın hem de insan zihninin genel hareket kanunlarının bilimidir”.

Kapital

Hareketin büyümesiyle Marx ve Engels’in ilhamı da büyüdü. Marx’ın ölümünden sonra da Engels, artık bir kitle hareketi haline gelmiş Avrupa Sosyalist hareketinin tek başına lideri ve rehberi olmaya devam etti. Tavsiyeleri oldukça rağbet gördü ve ileriki yaşlarında engin bilgi ve deneyimleri cezbetmeyi sürdürdü.

Marx gibi Engels de bir çok yabancı dil biliyordu ve bir dizi soru üzerine hacimli yazışmalar yaptı. İnanılmaz bir şekilde bu çalışmalar 3957 kadar mektubu içeren 13 ciltlik Toplu Eserleri’ne sığmıştır. Bunlar ikili arasındaki etkileyici sıkı bağı ve ortak çalışmalarını bize göstermektedir.

Marx, ekonomi-politik üzerine engin çalışmasının son rötüşlarını yapamadan öldü. Engels, Marx’ın geride bıraktığı taslakları kendi araştırmasında kullandığı gibi Marx’ın çalışmasını tamamlama, Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltlerini düzenleme ve yayınlama gibi zorlu bir görevi daha üstlendi. Marx’ın anlaşılması güç elyazısını ancak o deşifre edebilirdi.

Lavrov’a şöyle yazmıştı: “Çok endişeliyim çünkü bu elyazsını, bu kelime ve cümlelerin kısaltmalarını deşifre edebilecek yaşayan tek kişi benim”.

Bu görevi tamamlayabilmek için her gün sabah 10’dan akşam 5’e kadar kendini bu işe adadı. Aynı zamanda çalışmayı yayına hazırlaması ve gerekli eklemeleri de yapması gerekiyordu. Nitekim çalışmayı “özellikle yazarın ruhuna uygun olarak” tamamlamaya gayret etti.

Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltlerine ilişkin Lenin tasdik eder şekilde bir şekilde “Kapital’in bu iki cildi iki kişinin çalışmasıdır: Marx ve Engels” der.

Troçki’nin açıkladığı şekilde:

“Engels yalnızca bir dahi değildi, aynı zamanda titizlikle hareket eden biriydi. Yazılı eserlerde olduğu kadar pratikte de dikkatsizliğe, hataya ve yanlışlığa tahammülü yoktu. Marx’ın ölümünden sonraki çalışmaların her virgülünü (kelimenin tam anlamıyla) kontrol etti ve ikincil yazım hataları konusunda yazışmayı sürdürdü.”

Lider

Engels, Marx’ın ölümünden bir yıl sonra yazılan Ailenin Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni kitabını Marx’ın “vasiyetinin yerine getirilmesi” olarak görüyordu. Bu çalışma modern sosyalizmin temel kaynaklarındandır.

Marx’ın ölümünün ardından Engels, 12 yıl sonraki ölümüne kadar dünya sosyalizminin tartışmasız doğrudan lideri haline geldi.

Haziran 1884’te Bernstein ve Kautsky partideki diğer “çok bilmiş” dar kafalıların baskılarından şikayet ettiklerinde, Engels “önemli olan hiçbir taviz vermemek ve buna ek olarak kesinlikle sakin kalmaktır” diye cevap vermişti.

Bütün bu süre boyunca Engels, tahriflere ve kavram yanılgılarına karşı yanıtlar vererek bilimsel sosyalizmi savunma işini üstlendi.

1890 Eylül’ünde “materyalist tarih anlayışına göre” diye yazmıştı Joseph Bloch’a “tarihi son kertede belirleyen etken gerçek yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir. Ne Marx ne de ben bundan daha fazlasını iddia ettik”.

“Bu nedenle eğer birileri bunu, ekonomik neden belirleyici biricik etkendir diyerek saptırırsa, bu önermeyi anlamsız, soyut ve mantıksız bir ifadeye dönüştürüyor demektir. Ekonomik durum temeldir, ancak üstyapının muhtelif öğeleri, sınıf mücadelesinin siyasi biçimleri ve sonuçları yani, başarılı bir savaştan sonra galip sınıf tarafından oluşturulan anayasalar vb., hukuki biçimleri ve hatta tüm bu fiili mücadelenin katılımcılarının zihinlerindeki yansımaları, siyasi, hukuki, felsefi teorileri, dini görüşler, ve hatta daha sonra bunların dogmalar sistemlerine gelişmesini, aynı zamanda da tarihsel mücadelenin üzerindeki nüfuzlarını göstermede ve çoğu durumda biçimlerini belirlemede baskındırlar.”

Alçakgönüllülük

Engels, Marksizmi anladıklarını ve onu ilkelerine hakim olmadan fütursuzca uygulayabileceklerini düşünen yeniyetme “Marksist”lere karşı öfkeliydi. Johann Phillip Becker’e şöyle yazdı:

“Marx’ın yaşamı boyunca yapmam gereken şeyi yaptım -ikinci kemanı çaldım- ve bunu da oldukça iyi yaptığımı düşünüyorum. Marx kadar muhteşem bir birinci kemana sahip olduğum için çok mutluyum. Şimdi beklenmedik bir şekilde Marx’ın teorik konularda yerini almam ve ilk kemanı çalmam için çağrılıyorum. Bunu kimsenin benim olduğumdan daha şiddetle farkında olmadığını not düşmeden yapamam.

Ancak bu Marx’ta kaybettiğimiz şeyleri gerçekten takdir edeceğimiz daha fırtınalı zamanlar gelene kadar olmayacak. Hiçbirimiz onun, ne zaman süratle eyleme geçilmesi gerekse doğru olanı yaptığı ve belirleyici meseleyi ele aldığı kadar geniş bir vizyona sahip değiliz. Doğru, barışçıl zamanlarda bazen olayların beni haklı çıkardığı oldu, ancak devrimci anlarda onun muhakemesi tamamen tartışılmazdı.”

Bu alçak gönüllülükle Engels, Marx’a olan sevgisini ve hatırasına olan saygısını gösterir. Franz Mehring’e şöyle yazmıştı:

“Kişi, kırk yılını Marx gibi bir insanla işbirliği yaparak geçirecek kadar talihli ise, o büyük insan öldüğünde, yaşamı boyunca kendisini bağlı hissettiği o insandan daha az itibar görme eğiliminde olur. Öte yandan küçük olana da kolaylıkla gereğinden fazla değer verilebilir ki benim durumumda tam olarak böyle olmuş görünüyor. Bütün bunlar eninde sonunda tarih tarafından düzeltilecek. O zamana kadar güvenli bir şekilde yoldan çekilmeli ve bu konu hakkında hiçbir şey bilmemeli.”

Oportünizme Karşı

Engels İkinci Enternasyonal güçlerine rehberlik edilmesine yardımda muazzam bir rol oynadı. Zürih'teki Enternasyonal'in Üçüncü Kongresine katıldı. Kapanış seansında delegelere önce İngilizce sonra Fransızca ve Almanca seslendi.

Seksiyonların gazeteleri ve her ülkenin özgül durumu üzerine çalıştı. Regent’s Park Road’daki evinde sayısız misafir kabul etti ve mektuplar yazdı. İngilizce, Fransızca ve İtalyanca olarak rahatlıkla konuşabiliyor; İspanyolca ve neredeyse tüm Slav ve İskandinav dillerinde okuyabiliyordu.

Yaşamının son yıllarında, Kongrenin güçlü Alman ve Fransız bölümlerinde su yüzüne çıkan oportünist fikirlere meydan okumaktan geri durmadı. Marx’ın Fransa’da İç Savaş’ına yazdığı yeni giriş bölümünü oportünistlerin gündemine bomba gibi bıraktı. Burada devletin “bir sınıfın bir başkası tarafından ezilmesine yarayan bir makineden başka bir şey olmadığını ve gerçekten de bunun demokratik cumhuriyette de monarşiden daha az olmadığını” vurguladı.

Bir örnek olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne işaret etti ve şöyle yazdı:

“Devlet iktidarını, iki büyük siyasi spekülatörler çetesi dönüşümlü olarak en yozlaşmış yollarla ve en yozlaşmış amaçlar için ele geçirmekte ve sömürmektedir. Ulus ise görünürde onun hizmetkarı olan, ancak gerçekte ona hükmeden ve yağmalayan bu iki siyasetçiler karteli karşısında güçsüzdür.”

Marx’ın bu kitapçığının girişini Alman Sosyal Demokrasisindeki oportünistlere hitaben şu sözlerle bitirdi:

“Son zamanlarda, Sosyal Demokrat cehalet şu sözlerle bir kez daha toptan dehşete kapıldı: Proletarya Diktatörlüğü. Pekâla beyler, bu diktatörlüğün neye benzediğini bilmek ister misiniz? Paris Komünü’ne bakın. O proletarya diktatörlüğüydü.”

Bunu partideki reformizme ve “parlamenter kretinizme” saldırarak sürdürdü. Sosyal Demokrasi Partisi önderliğindeki bürokratlar, onun eleştirilerini sulandırmak ve ondan bir pasifizm savunucusu çıkarmak için birkaç pasajı hariç bıraktılar.

Engels’in reddettiği genel anlamıyla devrimci eylem değil, küçük bir azınlığın zamansız telaşlı eylemleri ve yeni teknolojik koşullara uymayan sokak mücadelesi biçimleriydi. Kendi adına neler yapıldığını öğrendiğinde çok sinirlendi. Bu oportünist eğilimler de daha sonra, nihayetinde Ağustos 1914 ihanetine neden olacak olan, Bernsteinizm ve revizyonizme yol açtı.

Komünizm

Engels, ilerleyen yaşına rağmen kalben gençti ve kesinlikle bir mizah anlayışı vardı. “İğnelemede hala hazır cevap” olduğunu söylüyordu. Başka bir mektupta şöyle yazdı:

“74 yaşında olduğumu hissetmeye başladığım ve 40 yaşında iki insana yetecek kadar çalışmış olduğum yerdeyim. Eğer kendimi 40’ında F.E ve 34’ünde F.E olarak ayırabilseydim tam 74 ederdi ve yolun sonuna yaklaşmış olurdum. Öte yandan, her zaman olduğu gibi yapabileceğim tek şey önümdeki işlere odaklanmak ve olabildiğince, yapabildiğim kadarını bitirmek. (Engels’ten Laura Lafargue’a mektup, Aralık 17, 1894)

Lavrov’a yazdığı son mektupta ise şöyle der:

“Şikayet etmiyorum ama 74’ün 47 olmadığını anlamaya başlıyorum. Ancak gerçekleşmekte olanlar yaşama gücümüzü korumamıza yardımcı olmalı. Tüm Avrupa ısınıyor, her yerde, özellikle Rusya’da krizler mayalanıyor. Bu durum orada daha uzun sürmez. Ne kadar çok o kadar iyi (Aralık 18, 1894).”

Bebel’e yazdığı bir mektubu ise şöyle tamamlıyor: “… ve bu noktalarda bir karara ulaşırken iyi bir şişe şarap içmeyi unutmayın, bunu benim hatırama ithafen yapın.” Bu, tam da hayatı dolu dolu yaşayan Engels’in söyleyeceği bir şeydi.

Engels, özüne kadar bir devrimci komünist olarak, 5 Ağustos 1895’te öldü. Külleri Eastbuourne’deki Beach Head açıklarında denize serpildi. Kuşkusuz, onun devrimci ruhu, mirasını savunan Marksist eğilimde ve dünya sosyalizmi için mücadelede yaşamaya devam ediyor.