Türkiye seçimleri: Erdoğan iflas etmiş muhalefeti ikinci turda yendi - İleriye giden yol neresi?

20 yılı aşkın süredir iktidarda olan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, pazar günkü Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda, burjuva liberallerin öncülük ettiği çok partili muhalefetin, kriz içindeki cumhurbaşkanlığına kesin bir darbe indirememesinin ardından yönetimini beş yıl daha uzattı.

Barajı ilk kez ilk turda aşamayan Erdoğan, aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi'nden (MHP) ayrılan ATA İttifakı'ndan Sinan Oğan'ın ve ilk turda yüzde 5 oy alan üçüncü cumhurbaşkanı adayının desteğini alarak yüzde 52 oyla ikinci turda zaferi garantiledi.

Eş zamanlı olarak yapılan parlamento seçimlerinin ilk turunda Erdoğan'ın iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) üç koalisyon ortağının yardımıyla 600 koltuklu parlamentoda 313 koltuk kazanarak çoğunluğu elde etti.

Türkiye ekonomisi kriz içinde. Hızla yükselen enflasyon, serbest düşen para birimi ve çift haneli işsizlik, ülkenin yüzde 98'ini yoksulluk sınırının altına itti.

Ekonomik kriz, yaklaşık 60.000 kişinin ölümüne (resmi rakamlara göre) ve yaklaşık 3 milyon kişinin evsiz kalmasına neden olan 6 Şubat'taki yıkıcı depremle daha da ağırlaştı. Suç teşkil eden yolsuzluklar, rejimin kayıtsızlığı ve hazırlıksızlığı ve yanlış yönetilen kurtarma müdahalesi felaketi daha da kötüleştirdiği için rejime karşı öfke yeni zirvelere ulaştı.

Ancak Erdoğan ve AKP ayakta kaldı, bu nasıl olabilir?

Kutuplaşma

Seçime katılım oranı rekor seviyelerdeydi: yüzde 80'in oldukça üzerinde ve her iki turda da muhtemelen yüzde 95'e kadar çıktı. Bu, Türk toplumundaki derin kutuplaşmanın bir yansımasıdır. Seçmen, yüksek bir gerilim ve kaygıyla seçime girdi. O gün, üç kişi (bir sandık görevlisi ve iki seçmen) sonuçları beklerken kalp krizi geçirdi.

Millet İttifakı'nın liderliğini ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) adayı Kemal Kılıçdaroğlu yaptı. Kendilerini Türk burjuvazisinin 'sorumlu' kanadı olarak sunan muhalefet, “ekonomik ortodoksiye” ve “restorasyona” dönüş sözü verdi: bu, merkez bankasının enflasyonu dizginlemek için faiz oranlarını yükseltmesine izin vermek, ve Rusya ve Çin'den uzaklaşarak Batı'ya doğru yönelmek anlamına geliyor.

Ancak Bank of America'ya göre cari açığı dengelemek için faiz oranlarının yüzde 50'ye çıkarılması gerekecek. Bu durum, borç batağındaki Türk ekonomisi için feci sonuçlar doğuracak, kitlesel iflaslara, işsizliğe ve yoksulluğa yol açacaktır.

Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin NATO ve Batı ile ilişkilerini düzeltmekten bahsettiğinde, Türkiye'de batı emperyalizmine karşı sağlıklı bir güvensizlik olduğu için bu sadece onun aleyhine oldu. Ek olarak, Türk ekonomisi büyük ölçüde Rus gazına, ithalatına ve turistlere bağımlı olduğundan, Rusya ile ilişkilerde bir değişiklik hiçbir zaman oy kazandıramayacaktır.

Bir zamanlar Türkiye'de laiklikle eşanlamlı olan CHP, AKP tabanına hitap etmek için giderek daha fazla dine ve şovenizme yöneldi. Kılıçdaroğlu, ancak dindar muhafazakar Ekrem İmamoğlu (CHP İstanbul Belediye Başkanı) ve Mansur Yavaş'ın (MHP'den ayrılan aşırı sağcı Ankara Belediye Başkanı) cumhurbaşkanı yardımcısı adayları yapılması konusunda anlaşmaya varıldıktan sonra cumhurbaşkanı adayı oldu.

Esasen muhalefet, AKP'nin ilk günlerine dönüş vaat ediyordu, ancak onlara otorite sağlayan ekonomik patlama olmadan. Bunun neden güven telkin etmediğini anlamak zor değil.

CHP'nin sözde liberal maskesi, keskin bir şekilde sağa kayması ve İYİ Parti gibi aşırı sağcı ortaklarla aynı hizaya gelmesiyle daha da düştü. Parti, ilk turda Erdoğan'ı yenemeyince, kudurmuş ırkçı Ümit Özdağ liderliğindeki yeni kurulan aşırı sağ mülteci karşıtı bir parti olan Zafer partisiyle ittifak kurdu.

Yıllar içerisinde, ekonomik kriz derinleştikçe, muhalefet mülteci karşıtı duyguları körükledi. Kılıçdaroğlu bu seçimlerde, sınır dışı edilmedikleri takdirde “kadınlar sokakta güvenle yürüyemeyecek” gibi ifadelerle ırkçı bir dil kullanarak mültecileri şeytanlaştırdı. CHP ikinci tur için Kılıçdaroğlu'nun resminin yanına "Suriyeliler gidecek" yazılı bir reklam kampanyası yürüttü.

Bunların hiçbiri CHP’ye destek çekemedi, aksine Türk toplumundaki en ilerici unsurların uzaklaşmasina neden oldu. Türkiye'deki temel ayrım çizgisi yerliler ve mülteciler arasında değil, işçiler ve kapitalistler arasındadır. Kapitalizmin temsilcileri olarak Kılıçdaroğlu ve CHP, sınıf temelli bir alternatif sunamaz ve sunmayacak, AKP'nin şovenist demagojisini taklit etmekten başka çare bırakmıyor.

CHP'nin Erdoğan'ı devirmekten çok kitleleri kontrol altına almakla ilgilendiği açıktı. İlk turun ardından, Erdoğan'ın seçim hilesinin boyutları sosyal medyada ortaya çıktığında, CHP aşağıdan protestoyu harekete geçirmeye çalışmak yerine, sükunet çağrısında bulunarak, hile olsa da "bunun sonuçları değiştirmeyeceği" yönünde zavallı bir açıklama yaptı.

HDP'nin hataları

Ne yazık ki Kürt kökenli, sol görüşlü Halkların Demokratik Partisi (HDP) de bir dizi hatalar yapti. HDP, aşırı sol ve sol partilerin ittifakı olan Emek ve Özgürlük ittifakını kurdu. Ancak ittifak sınıf temelli bağımsız bir program ortaya koymak yerine “tek adam rejiminden kurtulmak” ve “demokratik süreci hızlandırmak” için Kılıçdaroğlu'nu destekledi.

Bu korkunç bir ihanetti. Türkiye'nin burjuva devrimine önderlik eden Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1923'te kurulan CHP, tarihsel olarak Kürt halkına zulmetti, Kürt dilini alenen yasakladı ve 1925 ve 1938'deki Kürt ayaklanmalarını bastırdı, binlerce Kürdü öldürdü ve binlercesini de kaçmaya zorladı.

Son yıllarda CHP, 2016'dan beri tutuklu olan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş

ve diğer HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için AKP'nin yanında oy kullandı. Güneydoğu'da seçilmiş Kürt belediye başkanlarının görevden alınmasına karşı herhangi bir itirazda bulunmadı. CHP, Türk ordusunun Suriye'nin kuzeyindeki Kürt bölgelerine ve Irak'a yönelik her operasyonuna da onay verdi.

Seçimler öncesinde yaklaşık 150 Kürt siyasetçi, gazeteci, avukat ve ünlü terörle mücadele ekipleri tarafından gözaltına alındı ve Kılıçdaroğlu ile CHP'den tek bir ses çıkmadı.

Başlangıçta, CHP liderliğindeki ittifak, milliyetçi oyları kazanmak amacıyla HDP'yi seçim ittifakına dahil etmedi. CHP, HDP'nin Kılıçdaroğlu desteğini ancak HDP'nin ve 6 milyon seçmen desteği olmadan seçimi kazanamayacağını anladıktan sonra kabul etti. Millet İttifakı HDP'nin desteğini alırken, tüm kampanyasını HDP'den uzaklaştırmaya çalışarak geçirdi.

Belirtildiği gibi Kılıçdaroğlu, ikinci tura günler kala aşırı sağcı, ırkçı, mülteci karşıtı Ümit Özdağ ile anlaşma imzaladı. Bazı HDP'liler ne olursa olsun dişlerini sıkıp Kılıçdaroğlu'na oy verirken, çoğu da hiç oy kullanmadı. Türkiye genelinde seçmen katılımı yaklaşık yüzde 94 iken, Kürtlerin çoğunlukta olduğu illerde yüzde 80'e kadar düştü.

HDP seçimlerde en büyük kaybı yaşadı. 2018'de HDP yüzde 11,70 oy aldı ve 14 Mayıs'ta oyların yüzde 8,81'ini aldı. 2018'de 67 olan milletvekili sayısı 62'ye geriledi. Parti, 2018'deki son seçimlerden bu yana nerdeyse her şehirde oy kaybetti.

HDP, sınıf temelli bir program ortaya koysaydı ve kitlelerin günlük talepleri için verilen mücadeleyi sosyalizm mücadelesine bağlayan bağımsız bir pozisyon sürdürürse, ulusal çizgileri daha iyi aşarak Türk ve Kürt işçi sınıfını birleştirecektir. Bu, Erdoğan için çok daha büyük bir tehdit oluşturur.

Erdoğan'ın manevraları

Erdoğan ise ustalıkla kampanya yürüttü. Ekonomiye fazla dikkat çekmemeye özen gösterirken, büyük yalanlarını rüşvetlerle birleştirdi.

Seçim öncesi asgari ücrete yüzde 55 zam yaptı. Seçimlerden birkaç gün önce memurlara zam yaptı, en düşük emekli maaşını iki katından fazla artırdı ve milyonlarca işçiye erken emeklilik hakı kazanan bir yasa çıkardı. Bir ay boyunca konutların doğalgaz tüketimini ücretsiz yaptı.

Kampanyasını "terörizme ve emperyalizme karşı mücadele" etrafında şekillendirdi ve "istikrar" sunabilecek tek kişinin kendisi olduğunu savundu. Kılıçdaroğlu ve CHP'yi "teröristlerle" çalışmakla suçladı ve HDP tarafından desteklenmelerine atıfta bulundu. Bir mitingde destekçilerine, bir PKK komutanının muhalefet liderleriyle birlikte şarkı söylediğini gösteren sahte bir video izletti.

Ayrıca Kılıçdaroğlu'nu IMF ile görüşmekle, Türkiye'yi "dilenci" haline getirmek için Batı ve emperyalistlerle ittifak yapmakla suçladı ki bu suçlama Kılıçdaroğlu'nun kendi açıklamalarıyla da desteklendi. Sınıfsal çıkarları bulanıklaştırmak için Erdoğan ayrıca tüm muhalefeti "LGBTci" olmakla ve "aile değerlerine" karşı olmakla suçladı.

Medyanın büyük çoğunluğunu kontrolü altındayken kampanyasını geniş bir alana yayarak muhalefetin yayınlarını kısıtladı. Rejim ayrıca muhalefetin kampanyasını daha da bastırmak ve bir korku ortamı yaratmak için seçimlere giden haftalarda çoğu Kürt olan yüzlerce avukat, gazeteci, aktivist ve ünlüyü tutukladı.

AKP'nin hile yaptığı da ortada. Seçimler başlar başlamaz, sosyal medyada tamamı Erdoğan ve AKP'ye ait oy pusulalarıyla dolu fazla beyaz oy torbalarını gösteren videolar ve görüntüler ortaya çıkmaya başladı.

15 milyon kişiyi etkileyen deprem bölgesinde seçime katılma oranı yüzde 80'in üzerine çıktı. Güneydoğu'da, Kürdistan'da, aşırı sağcı milliyetçi MHP oylarını arttırdı. YSK, Türkiye'nin seçim kurulu, yeniden sayım çağrısının ardından Urfa'da HÜDA-PAR'ın bir koltuğunu HDP'ye devretmek zorunda kaldı.

AKP'nin, özellikle 2000'li yıllardaki ekonomik patlamadan yararlanan Anadolu orta sınıfları arasında hâlâ belirli bir sadık tabanı olduğu doğrudur.

Ancak, Erdoğan ve AKP'nin gerilemesi ülke genelinde, büyük şehirlerde ve en önemlisi Akp kalelerinde açıkça görülmektedir. Erdoğan, tüm oy hilelerine ve medya kontrolüne rağmen cumhurbaşkanlığını ancak Sinan Oğan'ın, Hür Dava Partisi (HÜDA-PAR) ve Yeni Refah Partisi (YRP) gibi uç partilerin desteğiyle alabildi.

Toplamda AKP 266 koltuğu elde ederken, bu sayıya AKP ile aynı oy pusulasında yer alan HÜDA-PAR'ın üç koltugu de dahildir. Bu sayı, 2018'de AKP'nin tek başına kazandığı 296 koltukla kıyasla düşüş anlamına geliyor. MHP 51, YRP ise 5 koltuk kazanmıştır.

Erdoğan'ın AKP'sinin 'doğum yeri' Kayseri'de AKP'nin oy oranı 2018'de 50,64'ten 40,62'ye düştü. 'Anadolu Kaplanı' Konya'da AKP 59.51'den 48.07'ye geriledi. AKP'nin kalesi (aynı zamanda 6 Şubat'taki ikiz depremlerin merkez üssü) Kahramanmaraş'ta AKP'ye destek 2018'de 58,54'ten 47,79'a düştü.

Geçen yıl bir grev dalgasının yaşandığı, depremden de etkilenen bir diğer kale Gaziantep'te AKP'ye destek 51,45'ten 44,93'e geriledi. Sivas'ta AKP'ye destek 54,73'ten 40,5'e geriledi. Erdoğan'ın memleketi Rize'de oy oranı 64,99'dan 54,07'ye düştü. İstanbul ve Ankara'da ise AKP sırasıyla 42,7'den 36,2'ye ve 40,2'den 32,6'ya düştü.

Ancak bunu ve tüm hileleri bir kenara bırakırsak, bu düşüşün kesin bir yenilgiye yol açmamasının nedeni, kitlelerin hâlâ Erdoğan ve AKP'ye karşı inandırıcı bir alternatif görmemesidir.

Washington Post'a konuşan Sivaslı bir kadın, "eğitim, ekonomi ve herkesin düşünce ve görüşlerini ifade edebilmesi" konularında endişeleri olduğunu ancak Erdoğan'a oy verdiğini söyledi. "Elbette" dedi, "muhalefette daha iyi bir aday olsaydı, o adaya oy verirdim."

Bir emekli, "Burada işsizlik diz boyu" diye ekledi, ancak Erdoğan'a oy verdiğini söyledi: "Şöyle anlatayım. İyi bir aday olsaydı, kazanamazdı.”

Kırılgan temeller

Ancak Erdoğan şimdilik dar kapsamlı zaferini kutlayabilirken, kendisine darmadağın olmuş bir ekonomi miras kaldı. Resmi rakamlara göre ekim ayında yüzde 85'e yükselen ve yüzde 44'te kalan yaygın ve kontrol edilemeyen enflasyon, kitleler için derin bir hayat pahalılığı krizi yaratıyor.

Erdoğan'ın iyi bir seçeneği yok. "Ortodoks" burjuva ekonomisinin dikte ettiği gibi faiz oranlarını yükseltebilir ve enflasyonla mücadele edebilir, ancak bu, bir kitlesel iflaslar zincirini başlatacaktır. Ya da ekonomiyi kredi yoluyla ayakta tutmaya devam etmek için faiz oranlarını düşürebilir, ancak bu enflasyonu ve hayat pahalılığı krizini körükler. Erdoğan şimdilik ikincisini tercih etti.

Seçimler öncesinde Erdoğan lirayı savunmayı yoğunlaştırdı, ancak Merkez Bankası'nın para birimini ayakta tutacak döviz rezervi ve altını hızla tükeniyor. Rezervler geçen hafta 2002'den bu yana en düşük seviyesine ulaştı.

Erdoğan'ın seçim öncesi harcama çılgınlığıyla birlikte, 6 Şubat depreminin tahmini maliyeti 100 milyar dolar, açığı daha da büyütüyor. Bunun yeni bir enflasyon patlaması yaratması bekleniyor ve liranın serbest düşüşü şimdiden başladı. Erdoğan çaresizce nakit arıyor, yardım için dostlarına ve düşmanlarına dönüyor.

Seçim sırasında Economist ile konuşan Koç Üniversitesi'nden ekonomist Selva Demiralp, "Mevcut sistemi seçime kadar, patlamadan ayakta tutmaya çalışıyorlar" dedi.

Ekonomik baskının aşağıdan yükselen öfkeye yol açması ve milletvekillerinin kendi seçmenlerinin tepkisini hissetmesiyle iktidar ittifakı içinde çatlaklar oluşmasıyla siyasi bir kriz şimdiden hazırlanıyor. Partiler içindeki bu baskı, zaten kırılgan olan ittifak içindeki bölünmelerle kendini ifade ediyor.

Erdoğan ve Bahçeli şimdilik partilerini 'kontrol altında' tutabiliyor olabilirler ancak kriz derinleştikçe tüm hoşnutsuzlukların açığa çıkması an meselesi.

Ve çok daha önemlisi, Türkiye kapitalizminin derinleşen krizi, sınıf mücadelesinin yoğunlaşmasına neden olacaktır. Bununla başa çıkmak için egemen sınıfın güçlü bir liderliğe ihtiyacı var. Bunun yerine, bir mantık evliliğinin parçası olarak bir araya getirilmiş zayıf ve parçalanmış bir parti ittifakı olacaktır.

Halk cephelere hayir! İşçi sınıfı alternatifi için!

İflas etmiş 'ehven-i şer' stratejisi, Türk solunu bitkin ve demoralize hale getirdi. Yürek burkan bir haberde, AKP'nin zaferi anlaşıldığında Marmaray'da 20 yaşındaki bir kadın tren istasyonunda intihar etti. Genç kadın, "AKP'nin gençliğini çaldığını", "ümidini yitirdiğini", "AKP'yi destekleyenlere hakkını helal etmeyeceğini" belirten bir not bıraktı.

Tüm sol, ikitardaki kapitalist sınıfın Kemalist kanadı olan ve özünde AKP ile aynı çıkarları temsil eden Kılıçdaroğlu'nun sözde liberal CHP'sinin arkasına düştü. Sonunda, onunla birlikte yenilgiye sürüklendiler.

Aşırı sağcı ve sağcı partilerin seçimlerde kazanımlar elde ettiği doğrudur, ancak bunun tek nedeni gerçek bir işçi sınıfı alternatifinin olmamasıdır. Kitleler bu krizden bir çıkış yolu arıyor, ancak onlar için herhangi bir siyasi referans noktası yok. Bu sonuçlar, Türkiye'de sağa doğru bir kaymanın değil, yalnızca liberal ve reformist muhalefetin zavallı zayıflığının kanıtıdır. Kismen bile olsa güvenilir, sınıf temelli herhangi bir program muhtemelen Erdoğan'ı yerinden ederdi.

Türk solunun geri kalanı umutsuzluk içindeyken, Marksistler gelecek konusunda optimistiktir. Erdoğan'ın kriz içindeki rejimi hiç bu kadar zayıf olmamıştı ve kriz derinleştikçe eskisi gibi yönetemeyecektir. Ayrıca Türk işçi sınıfı bölgenin en büyük işçi sınıfıdır ve harekete geçmeye başlamıştır. Geçen yıl ülkeyi kasıp kavuran ve 1970'lerden bu yana görülen en büyük grev dalgasının ve devam eden grev ve protestoların altını çiziyoruz. Bu sadece olacakların bir habercisi.

Türkiye'de sınıf mücadelesinin patlamasının koşulları bugünden hazırlanıyor. Eksik olan tek şey, kitlelere mücadele yolunda, sosyalist bir geleceğe doğru yönlendirecek devrimci bir liderliktir.